Türk futbolunda genellikle aşina olduğumuz başkan profilleri, transfer alışkanlıkları ve teknik direktör seçimlerinin dışına çıkan bir kulüp, Süper Lig’e damgasını vuruyor: Göztepe. Yabancı bir yatırım grubu tarafından yönetilen, Bulgar bir teknik adama emanet edilen ve genç, potansiyelli oyunculardan kurulu kadrosuyla Göztepe, “bizim ligin dinamikleri farklıdır” klişesini yıkarak nasıl başarılı olunacağını kanıtlıyor. Peki, İzmir’in bu köklü çınarını kısa sürede ligin en dişli takımlarından birine dönüştüren bu modelin arkasında ne var?
Başarıdaki Mimar: Rasmus Ankersen ve Sport Republic Vizyonu
Göztepe’nin %70 hissesini satın alan Sport Republic yatırım şirketinin CEO’su Rasmus Ankersen, modern futbol aklının en önemli temsilcilerinden biri. Futbolculuk kariyeri sakatlık nedeniyle başlamadan bitse de, futboldan kopmayıp “yüksek performansın kaynağını” aramaya koyulan Ankersen, bu arayışını kitaplara dönüştürdü ve performans koçluğu yaptı.
Onun felsefesinin temelinde “açlık”, yani sürekli gelişim arzusu ve veri odaklı bir yönetim anlayışı yatıyor. Bu vizyonu daha önce Danimarka’da FC Midtjylland ve İngiltere’de Brentford FC kulüplerinde hayata geçirdi. Özellikle Brentford’u 74 yıl aradan sonra Premier Lig’e taşıması, onun modelinin en somut ispatı oldu. Ankersen, taç antrenörü veya duran top uzmanları gibi niş alanlarda uzmanlaşmış isimleri teknik kadrolara dahil ederek fark yaratmayı başardı.
Küllerinden Doğan Bir Efsane: Göztepe’nin Mirası
Göztepe’nin bu yeni model için biçilmiş kaftan olmasının en önemli nedenlerinden biri, kulübün köklü tarihi ve tutkulu taraftar kitlesi. Avrupa’da yarı final oynayan ilk Türk takımı unvanına sahip olan İzmir temsilcisi, 2000’li yıllarda amatör kümeye kadar düşerek büyük bir ızdırap yaşadı. İşte o zorlu günlerde, taraftarların bestelediği ve kulübün mottosu haline gelen “Issız kuytu köşelerden andolsun ki döneceğiz” sözleriyle bilinen İsyan Marşı, Göztepe’nin asla pes etmeyen ruhunu simgeliyor. Bu aidiyet duygusu ve Mehmet Sepil döneminde inşa edilen modern Gürsel Aksel Stadyumu, Sport Republic için Göztepe’yi cazip bir yatırım haline getirdi .
Türk Futboluna Model Olacak Transfer Stratejisi
Ankersen ve ekibinin Göztepe’de yarattığı en büyük fark, şüphesiz transfer ve scouting alanında oldu. Türkiye’deki kulüplerin aksine, Göztepe şu adımları izledi:
- Yerli Oyuncu Piyasasına Meydan Okuma: Türkiye’deki yerli oyuncuların piyasa değerlerinin çok yüksek olduğunu fark eden yönetim, hiçbir Türk oyuncu için yüksek bonservis bedelleri ödemedi. Bunun yerine Efkan Bekiroğlu gibi sözleşmesi biten değerli oyuncuları bedelsiz kadrosuna kattı. Taha Altı Kardeş’in transferi ise Southampton ile Trabzonspor arasındaki bir başka transfer görüşmesinde akıllıca bir hamleyle, bedelsiz olarak gerçekleştirildi.
- “İsimli” Değil, “Potansiyelli” Yabancılar: Süper Lig’in gediklisi olmuş, kariyerinin son demlerindeki yabancı oyuncular yerine, potansiyeli yüksek, genç ve başarıya aç isimlere yöneldiler.
- Rekor Satış: Brezilya’dan bulunan Romulo Cruz, sadece 1.5 yıl oynadıktan sonra rekor bir bedelle satılarak bu modelin finansal başarısını kanıtladı .
- Orta Sahanın Dinamoları: Nijerya’dan getirilen 18 yaşındaki Anthony Denis ve Brezilyalı Raldney, kısa sürede ligin istatistiklerini altüst eden bir ikiliye dönüştü.
- Sıradışı Pazarlar: Göztepe’nin scouting ağı, kimsenin bakmadığı pazarlara yöneliyor. Ürdün Ligi’nden transfer edilen İbrahim Sabra’nın Beşiktaş’a attığı röveşata golü, bu ezber bozan yaklaşımın en güzel örneklerinden biri.
Bir İlham Kaynağı
Göztepe, kuruluşunun 100. yılında yeniden Avrupa kupalarını hedeflerken, bunu ligin en genç ve piyasa değeri en düşük kadrolarından biriyle başarıyor. Yabancı yatırımcı, daha önce Türkiye’de çalışmamış bir teknik direktör (Stanimir Stoylov), üçlü savunma sistemi ve isimsiz gençlerden kurulu bir kadro… Kısacası, Türk futbolunun “yerel dinamiklerine” aykırı görünen her şeye sahipler.
Göztepe’nin bu cesur ve akılcı modeli, sadece bir sportif başarı hikayesi değil, aynı zamanda Türk futbolundaki diğer kulüpler için de yol gösteren bir ilham kaynağıdır.